18 Nisan 2013 Perşembe

R-E-H-A-V-E-T


Aşçı Bahçıvanı

Nerden çıktı bu herifler gene diye sormayın öyle işte başladık yeniden yazmaya, hayatınıza renk katmaya, neler yaşandı, neler değişti….okurken aklanmaya başlayan saçlarda sağlam bir beyaz kümesi var artık, yıllardır şişman olan bünye biraz daha geniş artık ve dizler bu bünye ile kavga etmeye başlamış durumda sıkıntı var yani sağlıksal açıdan. Buraya en çok salya akıttığımız mevzu biraz gerilerde kaldı artık, evet lan doğru bildin, okul mokul yok artık hatta durumu abartan arkadaşlarım bile oldu biz daha askerliğe yeltenmemişken , kimileri askerliği neyim bitirdi (alacağın olsun Muro), kimisi evlendi (Stelyo ve Karaca), kimisi yüksek lisans işine girdi iyi de etti aslında. Aslında temel olarak hepimiz çalışıyoruz, yok lan yalan falan değil, okul döneminde hiçbir sabah dersine girmeyen ümit efendi bile sabahın 7’sinde yollara düşüyor, hem de Rusya’nın Perm ovasında hatunları kovalamak, sikini kurutmak varken , bok varmış geri dönüp her sabah uzunçayır yollarını tutuyor.

Bahçıvan Uşağı

Serhat Uluerenin bi lafı vardı amacımız üzüm mü yemek ağacı mı dövmek diye adam bağcıyı diskalifiye etmişti, ben o kadar acımasız değilim, olayın esas sahibi bahçıvanı es geçmicem. Bahçıvan kim mi ? Beni hiç tanımıyorsun demektir bu soru, ortamı terk edebilirsin…..
                Mahalle tabi ki lan başka ne olabilir, az buçuk benle muhabbetin varsa zaten bunu cevaplamıştın zaten. Peeh (mahalle modu açık) abi adamlar benden ne çekti be valla gözlerinden mi başka yerlerinden bilmiyorum ama öpmem lazım, dante’nin ilahi komedyasındaki siyasetçiler gibiydim geçen zaman da ve beni bir şekilde idare ettiler kah yularımı çekerek, kah kamçılayarak, adamların ne ihtiyarlığı kaldı ne yobazlığı (İhtiyarsın İhtiyaaar!!!) , neyse hepsinden Allah razı olsun iyi hoş ağabeylerimiz olmasa şarampole gidebilirdim yani.

Sonra Hepsi Uşağı

Geldik zurnanın zart dediği yere yani bana. Evet itiraf ediyorum halen öğrenci akbili basıyorum J öyle değil lan okul bitti amk, 14 aydır çalışıyorum hatta dile kolay 14 ay… Ne askere gittim ne bir şey minare götüme yaşıyorum 14 aydır, okulda gördüklerimin ilk defa faydasını görüyorum lan bir işe yarıyor hatta bu yıllardır bir boka yaramayan teknoloji bilgisi de öyle, iyi tarafıda ne biliyor musun para veriyorlar lan, harbiden sabreden derviş gibiyim o kadar acılar çektik okurken , şimdi hem iş hayatı rahat hemde para kazanıyoruz, eski yöntemleri bıraktımda artık internet işlerine girmiyorum hemen hemen, kendi yağımda kavruluyorum, hırslarımı kendime saklıyorum. Başımdan imkansız bir aşk geçti, vurdu ve gitti, kimseye AŞIK olmam diye naralar atarken Allah bana en imkansızını ve en güzelini tattırdı, hamd olsun, tadı halen damağımda ve yaşadıklarımdan zerre pişman değilim yine olsa yine yaparım, imkansızlığı nerden mi geliyordu , sokağa çık ve nefret ettiğin 3 millet hangisidir diye sor….
-Pardon, Nefret ettiğiniz 3 millet kimlerdir?
-Ermeni, Yahudi……….Sırp
Bingo! Aferin lan tam bir Türksün sen düşmanlarını iyi bellemişsin
Zerre bunları kafaya takmadım lan zerre kimsede bunu anlamadı ya benim tek kafa yorduğum mevzu din idi, oda olmayınca geri adım attım, ondandır belki şuan ki bu Rehavet halim, rahatım lan Bayern Münih taraftarı kadar her maç 5 6 atıyorum nasılsa geleni geçeni tokatlıyorum.

İnşallah devamı gelir…
Hade Eyvallah

28 Aralık 2010 Salı

Urban and Regional Planning Department: Season 4 Episode 1

---Spoiler---
Katil yine uşak çıktı.
---Spoiler---

Neresinden başlamak lazım bilmiyorum, zira takvimin yapraklarını takip eden bir dönem geçirdiğimizi söylemek biraz zor. Her yarıyıl olduğu gibi bu sefer de bodoslama girdik, ama çıkana kadar başımıza neler geldi, ne ara tünelin ucunu gördük, Eminönü'nde kentsel tasarım projesi mi yapılır, bunlar hep cevap bekleyen sorular.

Son sınıf olmanın verdiği rehavet veakabinde gelen vurdumduymazlık, ve istenilen hocadan proje alınmasının da etkisiyle nispeten rahat bir dönem geçtiğini söyleyebilirim. Zorlukları oldu elbet, özellikle son üç hafta "Abi okul da bitti lan ehele" diye gezerken akşam msnde "abi yarına rapor yazmamız lazım biliyorsun değil mi?" lafını duyunca okulun aslında bitmediğini, bitmeye de niyeti olmadığını anlamak oldukça sinir bozucuydu. "Şbp ya ben seni alırım ya sen beni" mottosuyla bir şekilde sonunu getirmeyi başardık yine de. Sonucu ne olur bilinmez, ama en azından kafamız rahatladı.

İlginç şeyler yaşandı bu dönem. Faik de bahsetmiş zaten, ama bölge bilimi ve planlaması dersine ayrı bir parantez açmak lazım. O derse iki kredi veren zihniyetin hakikaten bu üniversitede işi yok arkadaş. Gidin internet kafe işletin abi, şaka mısınız siz? Gülden Erkut'un adını duyunca kafadan üç krediyi yazacaksınız abi, iki nedir Allah aşkına?

Gülden hocaya da ayrı bir parantez açmak gerek, herhalde şu fakültede ünvanını en çok hakeden kişi odur. O nasıl bir birikim, nasıl bir hafıza arkadaş? "Hocam ödev konusu olarak şu konuyu almayı düşünüyorum, ne dersiniz?" sorusuna "Hmm o konuyu 8 sene önce Tolga işlemişti doktora öğrencim şimdi İngiltere'de, onun tezinden faydalanabilirsin ayrıca şu şu yazarların şu tarihteki makaleleri ve 2004 yılında yapılan şu toplantının sonuç bildirisinde senin konundan birkaç paragfar falan bahsediliyordu, onlardan faydalan istersen." diye cevap veren bir hoca düşünün. Şimdi bu hocaya yarım yamalak yapılan bir ödevi yedirmek mümkün mü arkadaş? Yer mi? Yemez, üzerine bir de acımaz, yedirir.

Şans faktörü de çok önemli aslında. Adil bir kura sonucu Amerika ve Kanada metropollerini incelemeye hak kazanmışken ve bütün programı ona göre ayarlamışken tekrardan çekilen bir kura sonucu sunum tarihi bir hafta öne alınınca ve yine aynı süre içerisinde çift haneli sayılara ulaşan yapılacaklar listesi karşısında şekilden şekile girebiliyorsunuz. O bir haftayı nasıl geçirdim hala bilmiyorum, işin garibi hatırlamıyorum da. Hafızamda o kısım kayıp. Ne halt ettim gören eden varsa bir ses etsin.

Tabi her zamanki gibi dönemin yarısına yakınını tek başına kapatan en civcivli kısım proje idi. Her santimetrekaresi sit alanı ilan edilmiş Tarihi Yarımada'da kentsel tasarım projesi yürütüldü, şaka gibi. Koca koca paftalarda park bahçeden başka bir şey yoktu o yüzden. Ağaçlar mağaçlar, çiçek böcek, boş parsellere binalar, yok efendim döşeme kaplamaları, hatchlenemeyen alanlar, çizilemeyen çatılar derken projeyi de bitirmişiz, yeni farkettik.

O yolu öyle değil de "şööyle" geçirirsen buradan gelen araçlar "bööyle" gider ileriden yola "bööyle" bağlanır ileriden de "şööyle" döner.
O çatılar da böyle çizilmez, yanlış bunlar. Öyle çatı mı olur? Bak buradan böyle, böyle, böyle gelir, burada şöyle bir şeyi vardır, oradan yine böyle, böyle, böyle gelir. Buralarını böyle böyle tararsın, buraları daha sık olur buraları daha açık. Yahu biz proje 4 de yapmamış mıydık bunları? Hala öğrenemediniz bi çatı çizmeyi.
Daha yazılacak çok şey var, mesela "abi bu konuları dört senedir dinliyoruz ya, ne gerek var oturup çalışmaya" deyip sınavdan 55 almak en sık başımıza gelen şey oldu. İlk defa da olmuyor gerçi, ama son sınıfa gelip de hala böyle yeni yetmeler gibi ters köşeye yatmak gururuna dokunuyor insanın. "Hocam o sorudan 20 puan kırılır mı ya? Valla ben bu şartlar altında daha fazla çalışamam."

Renkli karakterler de tanıdık bu dönem, ama keşke sadece uzaktan tanımakla kalsaydık demeden de geçemiyorum. Mimarlık okuyan bir adam düşünün, bu adam emlak sektörünü "1980'li yıllarda etkileyen en önemli olay nedir?" sorusuna "Darbe hocam!" diye cevap verebiliyor. Sonra aynı adam Word'de üç sayfalık bir yazıyı Powerpoint'te tek bir slaytın üzerine kopyalayınca kendi kendine slaytlara bölünüp sunum oluşacağını zannediyor mesela, onu öğrendik. Aynı adam gayrimenkul dersinde proje geliştirirken, herkesin %10-15 kar ettiği ortamda %98 zararla kendi çapında bir rekora da imza atabiliyor. Bunu öğrendiğimiz iyi olmadı, zira aynı gruba düştük bu zat ile, mis gibi sunumun içinde böyle kabak gibi görünmesi hoş olmadı. Üç hafta boyunca akşamalrı telefonu kapattık sırf bu adam yüzünden. Neyse, o da geride kaldı artık. İh ih ih.

Daha yazacak çok şey var aslında, ama Faik'in gazıyla buraya kadar gelebildik ancak. Bir dönemin özeti budur, idare ediverin.

-To be continued-

Up next: Season 4, Episode 2: The Final Project

27 Aralık 2010 Pazartesi

Yakınsama


Abi galiba güz yarıyılı bitiyor, en azından takvimsel açıdan öyle, dönemin başında yazmışım her taşın altındayız diye hiç te öyle olmadı ölüp ölüp dirilmek nedir gördüm bu dönemde bir daha 24 krediyi 4 güne sıkıştıran Ajdar'ın arkasında dans eden Çitori Müslüm olsun.


Peki neden yakınsama nedeni net belli bölge bilimi ve planlaması dersi, inanılmaz bir ders bu ya aklınız şaşar, itü şehir planlamanın garip ikilemelerininden biri desem yeridir, ne kadar önemli, meslek adına bişeyler kapabileceğin ders varsa 2 kredi burda, arazi kullanımdan kent ekonomisine, metropolitan planlamadan, bölge planlamasına. Üstelik bu dersler 2 kredi iken mimarlıktan aldığımız seçmeli dersler 3 kredi veya bu derslerden içerik olarak biraz daha detay olan derslerimiz 3 kredi neyse çok uzattım bu dersin 2 kredi olmaması lazım. E 2 kredi yaptınız o zaman hocanında buna göre davranması lazım. 1. si biz halen lisans öğrencisiyiz bize yükseklisans muamelesi yapıp makale yazmamızı beklemeli 2. si bu yakınsama olayı galiba bölge planlama demek tam bilmiyorum ama öyle - şuraya bak yarın bide sunum yapıcam peeh-.

Ben yakınsamayı dönemin bitişine vurmak istiyorum ama zorlu bir final takvimi var üstelik son 3 haftadır telefonun ajandasında her gün bir noktanın varlığı fiziksel olmasamda mental açıdan ne kadar yorgun olduğumun belgesi niteliğinde. Üstüne projeden 25.000 ile 5.000 arasında sıkışıp kalmış hayatlar var ki onlara girmek dahi istemiyorum , daha hocalar kendi arasında tek bir potada eriyemiyorken bizden bu planları tek başımıza yapmamızı bekliyorlar anlamıyorum, tamam öğrenci projesi eyvallah da robot deiliz ki abicim her hocanın istediğini hafızaya atıp paftaya yansıtalım BEYİN BEDAVA değil abi hiç te bile!!

Dönem nasıl geçti anlamadım birde herkese çok zor abi fenalardayız, kıbleye doğru çeviriolar, normal yollardan da yapmıyorlar gibi tükürükler saçan ifadelerim var. Aslında böyle yoğun olunca daha çabuk geçiyormuş onu anladım, 15 kredi aldığım gözetim günlerinde okula gidesim gelmiyordu.

İş hayatı durumu desen tırt geçiyor be Ağustos'ta inanılmaz planlar ile adım attık yatırımlara ancak gel gör ki hedef ay şubat'a 2 ay kalmışken beklentilerin çook altındayız, sakın çalışmadığımızı falan zannetmeyin biz sadece hedef koyarken biraz pollyanna stayla davranmışız demem o ki ağustoza kadar para mara yok abicim.

Birde bu okulun uzama mevzuu var ki dillere destan sıkıntım, bu yazıyı aileden biri okusada şuradan öğrense ne güzel olur varya hem ben sölememiş olurum hem de onlar öğrenmiş olur duble seçim !! Kesin okumayacakları için buda bir pollyanna (sikecem bu pollyannayı) stayla oldu. Ama bir an önce söylemem lazım, sağlıksal problemler baş göstermeye başladı.

Bak enteresan bir nokta var bu blog benim için Meksika sınırı idi, şu noktaya kadar nba, galatasaray, formula 1, pes tarzı kelimeler çıkmadı, hangisini anlatim abi, Galatasaray'ı el birliği ile bitirdik kombine aldığım ilk sezon gassarayın en kötü sezonlarından birine denk geldi, bence 1 gassaraylı 1000 u-17 fenerliyi alır ahuhuhu!!

Çok yazdım lan gene (!) muro kızacak(nah kızar)

Neyse dönemin başındaki beklentilerin gerçekleşmemesi üzerine söylenecek en güzel sözü Ferhan Şensoy'dan dinleyelim canlar!!


He bu arada batak masaları kurulsun, çatışmalar başlasın!!!

27 Eylül 2010 Pazartesi

Pro Evolution Soccer 2011 İncelemesi




pes 2010'dan daha güzel değil. olumlu tek yanı verilen pasın şiddetini ayarlayabiliyor olmamız, onun dışında görsel iyileştirmeler var ve ufak tefek detaylar var o kadar.

olumlu yönlerden başlamak gerekirse -wide için konuşuyorum- kamera açısı iyileştirilmiş, ceza sahasına topla girildiğinde kaleyi daha rahat görülebiliyor. gerçi bilinçli olarak yaptıklarını zannetmiyorum, oynarken farkedilebileceği gibi sahanın orta yerinde bir kamera var ve sağa sola dönerek maçı takip ediyor. grafiklerde gelişme var gibi görünüyor, sahanın modellemesi önceki serilere nazaran daha iyi. oyuncuların yaptığı hareketlerde de estetik kaygısı güdülmüş, pas verirken veya vücut çalımı atarken daha seri ve göze hoş gelen hareketler yapabiliyoruz. demoda yer almayan feint olayı da bu konuda atılan güzel bir adım. bunların haricinde belki en önemli kısım oyun kurmanın kolaylaşması. önceki serilerde arka arkaya birkaç pas yaptıktan sonra saha garip bir şekilde daralıyordu, top çevirecek alan bulamıyorduk. burada o sorun büyük oranda çözülmüş durumda, hem kale önünde hem rakip sahada çok rahat oyun kurulabiliyor, bu arada defans da öne çağırılabiliyor. ayrıca taktik ekranı da bir hayli gelişmiş, ama çok detaylı incelemediğim için fazla bir şey söyleyemiyorum.

olumsuz yönlere değinecek olursak, ki ciddi manada değinilmeye ihtiyacı var, gözüme çarpan bütün olumlu yönleri bir çırpıda silip atmaya yetiyor. savunma oyuncuları hakikaten gerizekalı. hangi pozisyonda olursa olsun atılan arapasların yüzde doksanını ıskalıyorlar, ki puyol-pique ikilisinin arasından attığım paslarla 8 gol bulduğumu söylersem durumu özetlemiş olurum sanırım. önünden geçen topa ayağını uzatmayan bir savunma anlayışı var. atılan paslarla pozisyona giriliyor, ama pasların iyi oluşundan ziyade oyuncuların topu seyretmesiyle alakalı. omuz omuza mücadelelerde savunma oyuncularının ağırlığı hiçbir şekilde hissedilmiyor. tekrardan oynatıp dikkatli bakınca savunma oyuncusunun yanında koşan hücum oyuncusunu koluyla iterek kendisinden uzakta tutmaya çalıştığını görebiliyoruz, ama hiçbir işe yaramıyor. sadece yanında yürüyerek bile top kapmak mümkün. pes 2010 bu konuda biraz fazla katıydı, savunma oyuncularının bariz bir üstünlüğü vardı ama en azından fiziği kuvvetli hücumcular etkili olabiliyordu. burada oyuncu özellikleri tamamen ihmal edilmiş gibi. kantarın topuzu yine kaçmış anlaşılan. kalecilere değinecek olursak, hala üzerlerine gelen her topu sektiriyorlar, üzerine bir de yan toplara çıkamama hastalığı eklenmiş ve iyice kötüleştirilmiş. kaleciyle birlikte savunma oyuncuları da duran toplarda inanılmaz pozisyon hataları yapabiliyorlar. aynı şekilde kademe anlayışı da neredeyse sıfır, defansta pique yerine servet varmış izlenimi uyandırıyor. ve top hala balon gibi.

bir yere bağlamak gerekirse oynanacak oyun değil. pes 2010'dan daha iyi de değil. hiçbir şey değil. sinir bozuyor sadece. pes 6'dan sonra bu hale getirmeyi nasıl başardılar hala anlamıyorum. fifa'ya dönüş yolu gözükecek anlaşılan.

-aynı yazı tarafımdan itusozluk.com da da yayınlanmıştır-

15 Eylül 2010 Çarşamba

Açılıyoreeee


Okul açılıyor uleyn!!!

Dikkatli olun bitirmeye geliyoruz... Ortabahçe'de daha sık görünür olacağız, her taşın altından biz çıkacağız, diyeceğim o ki bundan sonra başınıza belayız, çöldeki ayılarız canını seven bedevi olsun!!!

3 Şubat 2010 Çarşamba

Formula 1'de Yeni Sistem



Formula 1'de yeni sezona az bir süre kala bir çok kuralda değişiklik yapılacağı açıklandı. Buna göre; Pilotları yarış kazanmaya teşvik etme amacıyla puanlama sistemi ilk 10 pilota 25-18-15-12-10-8-6-4-2-1 şeklinde değiştirilecek. Lastik sisteminde ise takımların elde bulundurduğu 14 set kuru zemin lastiği 11 sete düşürülecek, cuma günü yapılan antreman boyunca 1 set 2. antremandan, 2 set de 3. antremandan önce takımlara verilecek.Çift katmanlı difüzörler yasaklanırken, ana difüzörün maksimum yüksekliği 175 mm'den 125 mm'ye düşürülecek.

29 Ocak 2010 Cuma

İ.T.Ü'DE ŞİKE SKANDALI



İstanbul Teknik Üniversitesi bugün akşam saatlerinde patlayan skandalla Türkiye'nin gündemine oturdu. Skandal şu şekilde ortaya çıktı, okulun Mimarlık Fakültesi öğrencilerinden F.K (21)'nin dönem boyunca sır gibi sakladığı notları bugün gün yüzüne çıktı. Geçen 4 dönemde not ortalaması 1.75 olan ve başarısız bir öğrenci olarak tanınan F.K 'nin bu dönem ortalaması 3.7 çıkınca Çöldeki Kutup Ayısı Ekibi olarak olayı mercek altına aldık ve F.K 'nin şantajla bu not ortalamasını elde ettiğini delilleri ile ele geçirdik. İstanbul'un varoş mahallerinde büyüyen okuldaki arkadaşlarınca maganda olarak bilinen F.K 'nin böyle bir olaya neden kalkıştığı ise bilinmiyor. Yakalanan F.K'ye yöneltilen 'Pişman mısınız?' sorusuna 'Hangi yıldayız?' sorusuyla karşılık verdiği kaydedildi.

Asfalt ağlayacak

Formula 1 de gelecek sezon için McLaren, Ferrari ve bu sene ilk defa kendi aracıyla yarışacak olan Mercedes GP takımları, yani benim gözümde 3 büyükler yeni araçlarını tanıttı. Bakalım neler yapmışlar:

1) Mercedes GP

Yıllardı McLaren'e motor tedarik eden Mercedes bu sene kendi aracıyla pistlere çıkma kararı aldı. Aracını tanıtmadan önce Michael Schumacher'i pistlere geri döndürmesiyle F1 severleri yerinden hoplatan takım, Schumi'nin yanına Nico Rosberg'i de katarak iddialı bir ekip oluşturmuştu. Canlı yayınla tanıtılan araçla hem göze hem gönle hitap edecek bir takım oluşturduklarını gösterdiler. İşte MGP W01:





2) McLaren
Yıllardır gönlümü verdiğim Hakkinen ile sevindiğim Kimi ile üzüldüğüm Alonso'ya muttasıl küfrettiğim güzide takımım McLaren de MP4-25'i tanıttı. O da şu şekilde:




3) Ferrari
Ve Ferrari... Sahnenin en büyük oyuncularından biri. Fernando Alonso ile güçlendirdikleri kadrolarının neler yapabileceğini bu sezon göreceğiz. Onalr da yeni araçları F10'u tanıttılar. Görelim neylemişler:





Şöyle bir baktıktan MGP W01 ve MP4-25'in burun kanatlarındaki karmaşa göze çarpıyor. Yarım saattir bakıyorum o kadar girinti çıkıntı ne işe yarar anlamadım. Ama adamlar çalışmış besbelli. Ferrari bildiğimiz gibi, çok büyük bir değişim göze çarpmıyor. Mercedes ise "Gümüş Ok" unu araca yansıtmış. Gözümüzü dolduruyor. Şaibesiz, güzel bir sezon geçirmeleri dileğiyle...

25 Ocak 2010 Pazartesi

Dünya'nın En İyi 5 Golcüsü

Golcüler için genel geçer bir söylem vardır, golcü olunmaz golcü doğulur! Golcüler doğuştan çevik, güçlü, iki ayağınıda iyi kullanabilen ve sezgileri güçlü kişilerdir.

Burada herkesin kabul edeceği bir 5'li yazmama imkan yok ancak şuandaki form durumlarına göre kendi 5 'li mi yazacağım okuyucularında kendi 5 lerini yazmalarını istiyorum

1) Didier Drogba



2)David Villa


3)Wayne Rooney


4)Samuel Eto'o


5)Zlatan İbrahimovic





Ve Gönlümüzün En İyi Golcüsü

24 Ocak 2010 Pazar

Dünyanın en seksi erkeğini seçiyorlar

Biz seçmiyoruz. İki erkek yazar böyle bir işe kalkışsak adımız çıkar çünkü. Çıkmayacak olsa da yapmayız böyle bir şey. Sonuç olarak böyle bir şey var, ama biz yapmıyoruz.

Peki neden bunu duyurma ihtiyacı hissettim?

Listeye girmişim. Nasıl oldu bilmiyorum ama listede gözüküyorum. Çok sinirlendim bu duruma. Benim olduğum yerde diğer 864546 tane adamın ne işi var yahu? Buna nasıl cüret edebilirler? O listede ben varsam başka kimse olamaz. Olmamalı. Ayıp yahu. Benim üzerimden prim yapmaya çalışıyor hımbıllar. Eşrefle kınıyorum. Hüseyinle de kınayabilirdim, ama onu dizginleyemem. Eşref iyidir.

Sadede gelelim, bu haksızlığı bir tepki göstermemiz gerek arkadaşlar. Tepki oylarımızı vermeliyiz ki bir daha böyle bir şeye kalkışamasınlar.

http://bit.ly/6i1cox

Tepkimizi göstermek için Murat Aydın (ambrassador) seçeneğini işaretleyip gönderiyoruz. Üyelik sayfası gelince korkmayın, oyunuz kaydediliyor. Açık farkla birinci çıkmam gerekiyor ki bir daha böyle bir saygısızlık yapmasınlar.

Haydi tepkimizi gösterelim! Verin şunlara derslerini!

En İyi İnter-Milan Derbileri-Derby Della Madonnia


1)Inter 6-5 Milan (November 6, 1949)
Nyers 10, 40, Amadei 39, 50, 64, Lorenzi 58; Candiani 1, 7, Nordahl 14, Liedholm 19, Annovazzi 59


İki takım 1949 yılının başındaki bir maçta 4-4 berabere kalmışlardı ve aynı yıl içerisinde bu efsane maçı oynadılar hala en gollü derbi olarak bilinmektedir.


2)Milan 2-1 Inter (October 28, 1984)
Di Bartolomei 33, Hateley 63; Altobelli 10


Milan'ın 1980'deki skandaldan sora küme düştüğü ve çalkantılı dönemler geçirdiği bir derbide inter'i geriden gelerek yenmek çok önemliydi, galibiyeti getiren golü atan Hateley eski bir Porstmouth oyuncusuydu, yıllar sonraki bir Porstmouth eşleşmesinde Galliani 'Porstmouth Hataley'in takımı' diyerek bu maçın önemini göstermiştir.



3)Inter 0-6 Milan (May 11, 2001)
Comandini 2, 19, Giunti 53, Shevchenko 66, 77, Serginho 81



Derbiler tarihinin en farklı galibiyeti bu maçta alınmıştır.Bu maça çıkarken 2 takımda 44 puandaydı ve lider Roma'nın 20 puan gerisindeydi.
Takım Kadroları;
Inter: Frey; Ferrari, Blanc, Simic, J. Zanetti; Farinos, Di Biagio, Dalmat, Gresko; Vieri, Recoba.

Milan: Rossi; Helveg, Costacurta, Roque Junior, Maldini; Gattuso, Giunti, Kaladze, Serginho; Shevchenko, Comandini



4)Inter 0-3 Milan (April 12, 2005)
Match awarded to Milan.



Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde karşılaşan iki takımın maçı olaylı bitti.İlk yarıda Shevchenko'nun attığı gol ve ikinci yarıda Cambiasso'nun attığı golün iptali inter taraftarını çılgına döndürdü Dida'nın kafasına isabet eden bir meşale nedeniyle hakem Markus Merk maçı tatil etti ve Uefa Milan'ı galip ilan etti.


5)Milan 0-4 Inter (August 29, 2009)
Thiago Motta 29, Milito 36 (pen), Maicon 45, Stankovic 67




Milan: Storari; Zambrotta, Nesta, Thiago Silva, Jankulovski; Gattuso, Pirlo, Flamini; Ronaldinho; Borriello, Pato.

Inter: Julio Cesar; Maicon, Lucio, Samuel, Chivu; Thiago Motta, Stankovic, Zanetti; Sneijder; Milito, Eto’o.

Bu sezonun ilk yarısında oynanan maçta İnter halen eski gücünde olduğunu Milan'a bir kez daha gösterdi.

22 Ocak 2010 Cuma

Plancı Gözüyle-Vol.2



Tam da Konut Politikaları finalinin arkasına böle bir resmi görmem pes doğrusu...
Finalde işlediğimiz konular Acarkent,Gardenium gibi sitelerdi şimdi Tahtalıköy'ü görünce bu ismin ne kadar 'genius'ca olduğunu idrak ettim ,müteahitimiz huzur evine gitmek istemeyen yaşlı vatandaşlarımızı tek bir site altında toplamak istemiş, yapanın elini öpmek lazım

19 Ocak 2010 Salı

Plancı Gözüyle







Evet bayanlar baylar ailenizin plancıları olarak blogdaki ilk planlama yazısınıda yazıyorum...

Proje Litvanya'nın Cesis kasabasında gerçekleştirilmiş,Dünya'da Sun City manasındaki ilk kasaba olucaklar bu resimlerden pek çözemedim ancak detaylarında bulk control plane sayesinde binaların birbirlerine hava ve ışık sirkülasyonu sağladığı yazıyordu, binalar tamamiyle yeşil malzemeden yapılmış bir nevi hobbit kulubesi gibi vesselam...

18 Ocak 2010 Pazartesi

Başbakanlık helikopterinde fantezi yapmak


Şimdi öyle bir haber ki bu, insana diyecek laf bırakmıyor. Olayı kısaca özetlemek gerekirse başbakanın kullandığı "OBA" isimli VIP helikopterin pilotu gece geç saatlerde Oksana isimli 1.80 boyunda sarışın ve mavi gözlü bir rus hatunu helikoptere atmış, içeride yarım saat kaldıktan sonra çıkmışlar. Bir yetkilinin ihbarı üzerine skandal ortaya çıkıyor ve sonrasında olaylar gelişiyor. Sorguya falan alıyorlar adamı, ne işin vardı lan taş gibi hatunla yalnız başına, insan bir haber verir minvalinden sorulara eşimle geldim anahtarları helikopterde unutmuşum falan diyor önce. Pilot sonuçta, arabada unutacak değil ya anahtarlarını. O esnada arkadan biri lan senin karın ne zamandan beri 20 cm uzadı gavat diye atlıyor bu cevap veremiyor falan.

Asansörü anlarım, okul olur, uçak tuvaleti zaten dünya çapında biliniyor. Ama helikopter fantezisi bambaşkaymış be abi.

http://www.haberturk.com/haber.asp?id=201466&cat=110&dt=2010/01/18

17 Ocak 2010 Pazar

Gökhan Ünal



+ Şşt lan Mehmet! Sana diyorum lan Topuz!
- Oha Gökhan! Ne işin var lan senin burada?
+ Artık buradayım olm. Ahauhauahu
- Nasıl ya?
+ Aziz başkan aldı beni. Üstüne Burak'ı vermiş. Yetmemiş para vermiş bir de üstüne.
- Ahauahuah. Kaç para vermiş ki?
+ 3,5.
- TL?
+ Euro.
- 3,5 milyon Euro yani. Hani şu € ile yazılan.
+ He valla.
- 3,5 milyon €
+ Evet lan. Suratımdaki abuk ifade nereden geldi sanıyorsun?
- Ahauahau. Lan kendi başkanım olmasa salak derdim de adamın ekmeğini yiyoruz şurada. Ahauahau.
+ Mehmet ayıp oluyor ama.
- Yok be olm şaka yapıyorum. Gel iki top sektirelim şurada.
+ Geldim aga. Kafalık atsana kafalık..

Böyle gider bu. Yanarım yanarım Semih yine kulübede ona yanarım.

15 Ocak 2010 Cuma

Gilberto Goes Where



Soyunma odasında arkadaşına silah çeken ve maçtada arkadaşına ateş etme hareketi yapan Gilbert Arenas'a Stern Amca nba den süresiz uzak kalma cezası vermişti, şimdi işler iyice karıştı Arenas'ın Washington Eyaleti yasalarına göre ruhsatsız silah taşımaktan 5 yıl hapis cezası alması söz konusu...

Nerden nereye be bi sakatlık insan hayatını bu kadar mı etkiler arkadaş bu adam sakatlanmadan önce bi kobe bi lebron kadar korkulan bi adamdı MVP için adı geçiodu atalarımız boşuna dememiş 'Ne oldum demicen Ne olacağım diyecen'

12 Ocak 2010 Salı

Kıble Ne Tarafaydı ?



Bugünkü Mısır-Nijerya Maçından...

11 Ocak 2010 Pazartesi

Sir ile Pes keyfi


Blogumuzun güzide yazarı Sir ile dün gece bir araya geldik. Ortak bir amacımız yoktu, sadece ben sabahki sınava yetişmek için günün ilk ışıklarıyla yola çıkmak istemediğimden onun evine attım kendimi. Pideleri kaptım, zili çalıp içeri girdim. Her şey güzel başlamıştı.

Akşam oldu, ben hala sınava çalışamamıştım. Bütün hesapları yaptıktan sonra sınava girmemin bir anlam ifade etmeyeceği sonucuna vardım, dersi bıraktım. Dedik bari pes atalım. Ben hazırlıklı gelmiştim, gamepad'im yanımdaydı. Ancak o da boş değilmiş. Atalar'ın arka sokaklarındaki gizli imalathanesinde Cevat ustaya yaptırdığı yukarıda da fotoğrafı bulunan özel 346 tuşlu ve 89 analoglu 360 derece dönebilen ve yere düştüğünde zıplayıp sahibine geri gelen gamepad'ini çıkarıverdi. O andan itibaren başıma gelecekler gözümün önünden film şeridi gibi akmaya başladı. Korkuyordum. ama çarem yoktu. Er meydanından çekilmek bize yakışmazdı.

Her zamanki gibi Chelsea'yi seçti. Ben ise sistemini ezbere bildiğim tek takım olan Barcelona'yı aldım. Maça başladık. Özel gamepad'inin etkisini açıkça hissedebiliyordum. Üzerindeki her tuş benim bir oyuncumu kilitlemeye programlanmıştı sanki. Sir'ün parmaklarını takip edemiyordum. Takımımdaki herkesin bir anda basireti bağlanmıştı. Ne Messi koşabiliyor, ne de Ibrahimovic top alabiliyordu. Henry ise korner direğinin dibine oturmuş uyuz köpekler gibi kaşınıyordu. Ne kadar çabalasam da 2-0 mağlup olmaktan kurtulamadım. Aslında gol pozisyonlarına girdim, ama her seferinde korner direğinin dibinde oturan ve bir türlü geri gelmeyen Henry ofsayta yakalandı. Yapabileceğim bir şey yoktu. İlk üç maç bu şekilde geçti.

Üç maşı da kaybetmiştim, ve daha golüm bile yoktu. Radikal kararlar almak zorundaydım. Pes 4 ten beri almadığım İngiltere'yi aldım, Sir ise Fransa'yı. Ama daha maça başlamadan Evra'yı sol bekten orta sahaya çekerek beni şoka soktu. "Lan olm Evra'nın orada ne işi var oynayamaz ki?" dedim, o sadece gülümsedi. Bir şeyler planlıyordu. Maça başladık.

O lanetli gamepad yine sahnedeydi. Evra adeta Maradona olmuş, daha maçın 15. dakikasında 2. golünü ağlarıma göndermişti. Henry ise adeta yardırıyordu. Daha 15 dakika önce kaşınıp duran adam şimdi 8 kişiyi peşinde sürükleyebiliyordu. En sonunda o da golünü attı, ardından Ribery'nin golü maçı kopardı. Son dakikalarda Owen'ın golüyle maçı 4-1e getirmem skor açısından pek bir şey ifade etmese de attığım ilk gol olması açısından büyük önem arzediyordu. Mutluydum. 4-0 dan 4-4 e gelen Angola-Mali maçını hatırladım. Neden olmasındı?

Bu gazla 5. maça başladık. Bu sefer lanetli gamepad oyuncularımı etkilememişti. Yaldır yaldır geliyordum Fransa kalesine, sağlı sollu ataklarla kaleyi yokluyordum, ama bir türlü gol bulamıyordum. Sırf Rooney karşı karşıya üç pozisyonu kaçırmış, birini ise taca göndermişti. Sonradan anladım ki gamepad bu sefer de Rooney'in basiretini bağlamış. Çaresiz defansa yüklendim. 90 dakika gol yemeden bitti, uzatmalarda karşılıklı birer golle geçildikten sonra maç penaltılara kaldı. Tahmin edeceğiniz gibi Rooney ve Owen'ın kaçırdığı penaltılarla maçı kaybettim.

Son bir maç istedim ondan, ama ettiğime edeceğime bin pişman olmam fazla uzun sürmedi. Fransa resmen tecavüz ediyordu. Özellikle Henry. Orta sahadan kaptığı topla 7 kişiyi ve üzerine kaleciyi çalımlayarak attığı gol Maradona'yı hatırlattı. Topla ilerlerken 5 defa ayağına kaymam ve hiçbirinde topu alamamam ve Henry'nin sanki hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etmesi de özel yapım gamepad'in marifetiydi elbet. Platini boşuna fair play diye yırtınmıyor. Maç 5-0 bitti. Onu da belirtelim.

Aynı adamı sabah mutfakta bulaşık yıkarken yakaladım. Mutfakta da harikalar yaratıyor. Çok yönlü bir adam vesselam. Boşuna Sir dememişiz.

9 Ocak 2010 Cumartesi

Çanak Çömlek Patladı


Metin Uca sık sık söyler yurdum insanı çok yaratıcı diye.Resim Güzel İzmir'den geliyor, esnaf abimin işleri vahim durumda herhalde erkeklerin alış veriş yapması için beyinlerindeki kanı başka bir yere toplamaya çalışmış

Doktorluk zevkli bir şey



Böyle bir cümlenin benim ağzımdan çıkması gerçekten olağanüstü bir durumun vuku bulmasıyla mümkün olurdu ki küçük Osman sayesinde bu tabumu da yıkmış oldum.

Doktorluk en kutsal meslek benim gözümde. Ama çekilecek işkence değil. Şanlıurfa Araştırma ve Uygulama Hastanesi acil servis doktorları da benim gibi düşünmüş olacaklar ki yukarıdaki manzara ortaya çıkmış. Her fırsatı değerlendiriyor adamlar. Ama Uğur Gürsoy karikatürlerinden fırlayıp gelen bu çocuğu görüp de fotoğraf çektirmemek de ancak kısa süreli bir şok ve akabinde gelen şuur kaybıyla mümkün olabilirdi, ki bir acil servis doktorunun her gün karşılaştığı vakalar düşünüldüğünde şoka girmemesi gayet doğal. Muhteşem bir kare, yalnız tek bir eksik var o da doktor. Buradan Türk insanının fotoğraf çekme anlayışı üzerine derin tespitler yapılabilir aslında. Çocuğu itfaiyenin düdüklü tencereyi hidrolik testereyle keserek çıkarmasına hiç değinmiyorum. Neyse, ben biraz daha güleyim.